FOSİL KAYITLARINA GÖRE TÜRLERİN KÖKENİ
Buna göre bütün canlılar birbirlerinden türemişlerdi.
Bir canlı türü, milyonlarca senelik uzun zaman dilimi boyunca tesadüfi
ve kademeli değişiklikler yaşamış ve en sonunda tamamen başka bir türe
dönüşmüştü. Bu durumda, iddia edilen uzun dönüşüm süreci içinde çeşitli
ara türlerin yeryüzünde var olup yaşamış olmaları şarttı. Bu ara türler,
bir çeşit geçiş döneminde olduklarından gelişimini tamamlamamış, sakat,
eksik, kusurlu canlılar olmalıydılar. Bu sözde değişim süreci
milyonlarca sene sürdüğünden, söz konusu ara formların yeryüzünde var
oldukları sürenin de oldukça uzun olması ve bunların formların
kalıntılarının çok sayıda bulunması gerekiyordu.
Darwin buna inanıyordu. Zaman içinde çeşitli fosil
araştırmalarıyla, söz konusu ara türlerin bulunacağını ve bu iddiasının
kanıtlanacağını umuyordu. Teorisini de hiçbir bilimsel dayanağı olmayan
bu inanca dayanarak şekillendirmişti.
|
Darwin’e göre, bütün canlılar birbirlerinden türemişti. Buna göre, bu hayali dönüşüm sürecinde, çeşitli ara türlerin yaşamış olmaları gerekiyordu. Ve bu canlılar, gelişimlerini tamamlamamış olduklarından, sakat, eksik ve kusurlu canlılar olmalıydılar. Ancak Darwin yanılmıştı. Çünkü fosil kayıtları, sürekli olarak kusursuz ve eksiksiz canlıların örneklerini vermekteydi. Bu gerçeğin en belirgin örneklerinin sergilendiği Kambriyen dönemi, tüm canlıları Allah’ın yarattığını en kusursuz şekli ile gösteriyordu. |
Darwin’in teorisi, sayısız ara formun yaşamış olmasını gerektiriyordu. Darwin bunu şu sözlerle ifade etmişti:
Yaşayan veya soyu tükenmiş tüm türler arasındaki ara geçiş bağlantılarının sayısı inanılmaz derecede büyük olmalıdır.1
Darwin kitabının başka bölümlerinde de aynı gerçeği dile getirmişti:
Eğer teorim doğruysa, türleri
birbirine bağlayan sayısız ara geçiş çeşitleri mutlaka yaşamış
olmalıdır… Bunların yaşamış olduklarının kanıtları da sadece fosil
kalıntıları arasında bulunabilir.2
Ancak bu satırları yazan Darwin, bu ara formların
fosillerinin bir türlü bulunamadığının da farkındaydı. Bunun teorisi
için büyük bir açmaz oluşturduğunu görüyordu. Bu yüzden, Türlerin Kökeni kitabının “Teorinin Zorlukları” (Difficulties on Theory) adlı bölümünde şöyle yazmıştı:
Eğer gerçekten türler öbür türlerden
yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız ara geçiş formuna
rastlamıyoruz? Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil de, tam olarak
tanımlanmış ve yerli yerinde? Sayısız ara geçiş formu olmalı, fakat
niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak
bulamıyoruz… Niçin her jeolojik yapı ve her tabaka böyle bağlantılarla
dolu değil? Jeoloji iyi derecelendirilmiş bir süreç ortaya
çıkarmamaktadır ve belki de bu benim teorime karşı ileri sürülecek en
büyük itiraz olacaktır.3
Darwin’e göre, küçük değişikliklerle tesadüfen
gelişen türler, önce aileleri, sonra düzenleri, sonra sınıfları ve sonra
da canlıları, temel anatomik yapılarıyla birbirinden ayıran ve alemden
sonra en büyük sınıf olan filumları oluşturmalıydı.
Ancak fosil bulguları Darwin’in teorisine uymadı.
Galler bölgesinde Cambria kayalıklarında bulunan
Kambriyen dönemine ait fosiller, Darwin’in, teorisini şekillendirdiği
sıralamaya büyük bir darbeydi. Dünya tarihinin en eski devri olan
Kambriyen dönemi (542-488 milyon yıl önce), tek hücreli canlıların hüküm
sürdüğü bir ortamda, tam gelişmiş halleri ile pek çok hayvan filumu ve
sınıfının ani ortaya çıkışını temsil ediyordu. Başka bir deyişle,
Darwin’in belirlediği sistematik sıra, tam tersine işlemişti. Filumlar,
türlerden çok daha önce belirmişlerdi.
Bu durum, bir evrimci için kuşkusuz oldukça
şüpheliydi. Fosil bulguları ile ortaya çıkan sonuçların Darwin de
farkındaydı. Bunu, teorisi için olabilecek en büyük zorluklardan bir
tanesi olarak tanımlamıştı:
Sonuçta, eğer benim teorim doğruysa,
en eski Siluriyen* (Kambriyen) tabakasının oluşumundan önce, çok uzun
zaman dilimleri geçmiş olmalı, Siluryen devrinden bu güne kadar geçmiş
olan zaman kadar uzun zaman dilimleri. Ve henüz bilinmeyen bu zaman
dilimleri içinde Dünya canlı yaratıklarla dolup taşmış olmalı. Bu büyük
zaman dilimlerine ait fosil kayıtlarını neden bulamadığımız sorusu
karşısında ise verebilecek tatmin edici bir cevabım yok…4
*Darwin döneminde, Siluriyen tabakasının, şimdi Kambriyen olarak bildiğimiz tabakayı kapsadığı düşünülüyordu.
*Darwin döneminde, Siluriyen tabakasının, şimdi Kambriyen olarak bildiğimiz tabakayı kapsadığı düşünülüyordu.
Darwin, bilinen en eski fosil kayalıklarında
hayvanlar aleminin en temel sınıflarının bazılarının aniden göründüğünü
öğrendiğinde ise, bunu oldukça “ciddi” bir problem olarak nitelendirmiş
ve “bu durum şu anda açıklanamaz şekilde kalmak zorundadır. Ve burada
iddia edilen görüşlere karşı geçerli bir delil olarak öne sürülebilir. 5
|
Darwin döneminde yaşamın ciltler dolusu ansiklopediyi
dolduracak miktarda bilgiye sahip olduğu bilinmiyordu. Canlı hücresi,içi
su dolu bir torbacıktan ibaret sanılıyordu. Darwin döneminde fosil
bilgileri de oldukça sınırlıydı. Kambriyen canlılarının detayları,
bunların ani ortaya çıkışları ve bu durumun Darwinizm’e karşı büyük bir
meydan okuma olduğu bilinmiyordu. Aradan geçen 150 yıl, canlıların evrim
geçirmediklerini hem bilimsel ilerlemeler, hem de fosil kayıtları
sayesinde açıkça gösterdi. Darwinizm, Darwin’den sonraki 150 yıl içinde
açık bir şekilde çökmüştü.
|
Ancak Darwin’e
göre bu, yine de görünürde bir problemdi. Çünkü o, bu açık gerçeğe
“ileride” bir açıklama getirilebileceğini düşünüyordu. İşte bu nedenle,
“Dünya tarihinin fosil bulgularında yeterince iyi saklanmadığını” iddia
etti. Ona göre organik kompleks varlıklar, Kambriyen tabakalarının
oluşumundan çok önce yeryüzünde belirmişti ve bunların fosil kalıntıları
da, Dünya tarihinin çok eski ve hiç bilinmeyen bir çağında herhangi bir
yerde çökelmiş olmalıydı.6 Kambriyen’den
önceki fosil yataklarının sıcaklık ve basınç nedeniyle değişikliğe
uğradığını, bu nedenle tüm fosil izlerinin silinmiş olabileceğini
varsayıyordu. Bundan dolayı da bütün büyük hayvan gruplarının,
“yanlışlıkla” Kambriyen’e ait olarak tanıtıldığını iddia ediyordu.
Darwin’e göre, yapılacak olan detaylı fosil araştırmaları ve kazılar, bu
kayıp örnekleri ve verileri bir gün mutlaka ortaya çıkaracaktı.7
Ancak Darwin yanılmıştı.
Ancak Darwin yanılmıştı.
|
|
Darwin, ileride ortaya çıkacak fosil bulgularıyla,
teorisi için gerekli olan delillerin elde edilebileceğini düşünyordu.
Ancak teknolojideki yenilikler, genetik, biyoloji, biyokimya ve tıp
alanındaki gelişmeler ve elde edilen oldukça geniş kapsamlı fosil
bulguları, Darwin’in teorisini tümüyle ortadan kaldıracak gerçekleri
sundular.
|
Kambriyen öncesi ile ilgili şu anki
bilgilerimiz, Darwin’in dönemindekinden kuşkusuz çok daha iyidir. O
dönemden bu yana, Kambriyen öncesi döneme ait fosiller üzerine çok fazla
araştırma yapıldı. Ortaya çıkan sonuç ise, Darwin’in sorunlarını
çözmektense, evrimciler açısından sorunları daha da zorlaştırdı. Kanada,
Grönland ve Çin’de Kambriyen dönemine ait yeni fosil yataklarına
rastlandı.8 Kambriyen
öncesi dönem ile ilgili olarak ise, elde sadece tek hücreli bazı
organizmalar bulunuyordu. Kambriyen fosillerinin benzerlerinden veya bu
canlıların atası sayılabilecek herhangi bir canlıdan eser yoktu.
Kambriyen döneminin böylesine geniş ve kompleks canlı
örneklerini sunması, kuşkusuz Darwin’in türlerin kökeni iddialarını
temelinden çökertmeye yeterlidir. Darwin, kendi teorisi için büyük bir
trajedi olarak nitelendirilebilecek yeni fosil bulgularından haberdar
olamadı. Bu bulgular, asıl Darwin’in takipçileri için büyük bir darbe
niteliği taşıyordu. Türlerin kökeni için ortaya atılan iddialar,
Kambriyen yataklarının getirdiği sonuçlarla altüst olmuştu. Peki
Kambriyen dönemini diğer dönemlerden ayıran büyük fark neydi? Kambriyen
canlılarının evrimcileri bu büyük endişeye sürükleyecek üstünlükleri
nelerdi?
Bunu farklı başlıklar altında inceleyelim.
Fosillerin Yeterliliği
Darwin döneminde, araştırmalar ve bu araştırmalar sonucunda ortaya çıkan fosil bilgileri de oldukça sınırlıydı.
Darwin döneminde, Kambriyen döneminin
60 milyon yıldan daha eskiye dayanmadığı hesaplanmıştı. Buna göre
Dünya’nın hesaplanan yaşı ise 200 milyon yıldı.9 (Dünya’nın şu an belirlenen yaşı 4.6 milyar yıldır.)
Darwin döneminde, bilimin her dalı ciddi şekilde
gerideydi ve bu nedenle hayali evrim süreci ile ilgili beklentiler,
ilerleyen bilim ve teknolojiye ve onların insanlara sağlayacakları
imkanların bulgularına bırakılmıştı. Darwin’in döneminde, fosil
bulgularının bilinmeyen pek çok şeyi ortaya çıkaracağı beklentisi ile,
ortaya atılan teoriler insanlara makul görünüyordu. Nitekim, o dönemden
bu yana, Kambriyen dönemindeki bu ani ortaya çıkışı açıklayacak ara
geçiş örneklerini bulma çalışmaları sürdü gitti. Amaç, Kambriyen
fosillerini andıran Kambriyen öncesi döneme ait birkaç örnek bulabilmek,
önceki dönemleri bu döneme sözde evrimsel olarak ilişkilendirecek bir
bağlantı kurabilmekti.
Aradan 150 yıl geçti. Bilim ve teknolojideki
ilerlemeler insanlara çok önemli bilgiler verdi. Biyokimya, biyofizik,
genetik ve moleküler biyoloji konularındaki gelişmeler, yeryüzündeki
canlılarda moleküler düzeyde bir mükemmelliğin hakim olduğunu ve
dolayısıyla moleküler düzeyde bir evrimleşmenin mümkün olamayacağını
gösterdi. Paleontoloji alanındaki bulgular ise, yer altında saklı olan
fosillerin büyük bir bölümünü ortaya çıkarttı ve yeryüzünde var olduğu
iddia edilen hayali evrimsel geçmişi haklı çıkaracak “tek bir ara geçiş
canlısı bile olmadığını” gösterdi.
|
Henüz proteinlerin bile keşfedilmediği bu ortamda, Darwin, yaşamın sahip olduğu kompleksliğin farkında bile değildi. Bu şartlar altında ortaya attığı evrim teorisinin zamanla geçerliliğinin ortaya çıkacağını zannetmişti. Oysa bilimdeki ilerlemeler ve fosil bulguları, Darwin’in bu beklentisini tersine çevirdi. |
21. yüzyılın, paleontoloji konusunda getirdiği en
büyük gerçek buydu. Yeryüzünün büyük bir kısmı kazılmıştı. Oldukça geniş
çaplı yapılan araştırmalar sonucunda, çok sayıda fosil örneği elde
edilmişti. Darwin’in zamanla çözüme ulaşacağını düşündüğü Kambriyen’le
ilgili kayıp ara fosiller konusunda ise Darwinistler açısından şaşırtıcı
bir gerçek ortaya çıkmıştı: Günümüzden yarım milyar yıl ve daha
öncesine ait sanılan tüm kompleks canlıların kalıntıları gerçekten de
Kambriyen dönemine aittiler. Kambriyen öncesine ait fosil yatakları,
Kambriyen’e geçişi gösteren hiçbir ara fosil örneği vermiyordu.
Kambriyen döneminde, müthiş komplekslik ve çeşitlilik aniden ortaya
çıkmıştı ve tüm bunlar Kambriyen sonrasında ortadan kaybolmuştu. Bu,
gerçekten olağanüstü bir olaydı.
|
Stephen Jay Gould |
Artık Darwin’in takipçilerinin, hayali “kayıp
fosillerle” ilgili olarak “fosiller yetersizdir” iddialarının hiçbir
dayanağı kalmamış oluyordu. Harvard Üniversitesi’nden evrimci
paleontolog Stephen Jay Gould, hiç çekinmeden bu önemli itirafta
bulunmuştu:
Böyle bir patlamanın en ünlüsü,
Kambriyen patlaması, modern çok hücreli yaşamının başlangıcına damgasını
vurmaktadır. Birkaç milyon yıl içinde, neredeyse tüm hayvan
anatomilerinin her temel çeşidi ilk defa olarak fosil kayıtlarında
ortaya çıkmıştır… Prekambriyen (Kambriyen öncesi) kayıtlar şu anda
yeterli derecede iyidir ve mükemmel ara geçiş formlarının keşfedilmemiş
zincirleri ile ilgili eski iddia artık inandırıcı değildir.10
Fosil kayıtlarının günümüzde yeterince iyi olması,
evrimci paleontologlar açısından büyük bir hayal kırıklığıdır. Üstelik
elde edilen fosil kayıtlarının, evrime bir delil vermemesinin yanı sıra,
öne sürülen sahte delilleri de ortadan kaldırdığı bir gerçektir. Evrim
teorisinin öne sürdüğü sahte ve yanıltıcı evrim delilleri: (1) Ele geçen
yeni fosiller üzerindeki detaylı araştırmalar, (2) milyonlarca yıl
öncesine ait örneklerin bulunduğu “yaşayan fosiller” ve (3) aynı canlıya
ait fosillerin farklı zaman dilimlerinde ortaya çıkması ile anlaşılan
“stasis” (fosillerdeki durağanlık) gerçeği sonucunda tamamen ortadan
kalkmıştır. (www.yasayanfosiller.com) Yani fosil araştırmaları, Darwin’in beklentilerini değil, Darwin’in hiç beklemediği gerçekleri sunmuştur.

Chicago’daki The Field Doğa Tarihi Müzesi’nin (The
Field Museum of Natural History) eski müdürü, evrimci Dr. David M. Raup
bu konuyla ilgili olarak şunları söylemiştir:
Şu anda Darwin zamanından 120 yıl
ilerideyiz ve fosil kayıtları hakkındaki bilgimiz oldukça gelişti. Şu
anda 250 bin türün fosil örneklerine sahibiz ama durum pek de
değişmemiştir. Evrim kayıtları hala şaşırtıcı derecede düzensizdir ve
ironik bir şekilde, şu anda Darwin’in zamanından daha az evrimsel ara
form örneğine sahibiz. Bununla demek istediğim, fosil kayıtlarındaki
Darwinist değişikliklerin klasik örnekleri, örneğin Kuzey Amerika’da
atın evrimi, daha detaylı bilgiler sonucunda geçersizleşmiş veya
değişime uğramak zorunda kalmıştır. Bundan daha az verilerin olduğu bir
zamanda görünen şey basit tatlı ilerlemelerdi. Bunlar şimdi çok daha
kompleks ve daha az aşamalı gibi görünmektedir. Bu durumda Darwin’in
problemi son 120 yıldır azalmamıştır.11
Evrimci zoolog David Kitts ise fosil kayıtlarının sunduğu bu gerçekleri, evrimciler açısından “bir zorluk” olarak yorumlamıştır:
Paleontoloji, zorluklar sunmuştur.
Bunlardan en kötüsü, fosil kayıtları içindeki boşluklardır. Evrim, ara
geçiş formlarını gerektirir. Ama paleontoloji bunları sağlamamaktadır.12
|
Günümüzden 1.2 milyar yıl öncesi, tek bir çekirdeğe
sahip tek hücreli canlıların yeryüzünde hüküm sürdüğü bir ortamdır.
Kambriyen’in başlangıç dönemlerine doğru ise, içinde birkaç farklı hücre
tipi bulunan sünger tarzı canlılar karşımıza çıkar. Kambriyen dönemi
ise bu canlıların sözde atalarının değil, bu canlılardan tamamen
bağımsız, kompleks ve müthiş çeşitlilikteki canlıların ortaya çıktığı
bir dönemdir. Darwinistlerin açıklama getiremedikleri bu üstün
yaratılış, Allah’ın kusursuz bir eseridir.
|
Paleontolojinin ortaya çıkardığı
gerçek şudur: Prekambriyen adını verdiğimiz Kambriyen öncesi dönem,
fosil kayıtlarına göre tümüyle tek hücreli canlıların yaşadığı bir dönem
olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzden 1.2 milyar yıl öncesi, içinde
DNA bulunan bir çekirdeğe sahip tek hücreli canlıların yeryüzünde hüküm
sürdüğü bir ortamdır. Kambriyen’in başlangıç dönemlerine doğru
gelindikçe, içinde birkaç farklı hücre tipi bulunan sünger tarzı
canlılar karşımıza çıkar. Hücreler, kendi fonksiyonlarını yerine getiren
özelleşmiş durumdaki hücrelerdir. Ancak bu canlılar, herhangi bir
kapsamlı iç yapıya sahip olmayan, sinir sistemleri veya kas lifleri
bulunmayan varlıklardır.13 Yani Kambriyen canlılarından oldukça farklıdırlar.
Fosil kayıtları, filum ve omurgasız
sınıflarının kökeni sürecine doğrudan kanıt sağlama konusunda oldukça az
yardımcı olmaktadır. Fosil kalıntılarından söyleyebileceğimiz
kadarıyla, fosil kayıtlarındaki her filum, ilk ortaya çıktığında,
karakteristik vücut planı ile çoktan evrimleşmiş haldedir. Hiçbir filum birbiri ile ara fosiller yoluyla bağlantılı değildir. Gerçekten
de, hiçbir omurgasız sınıfı bir başka sınıf ile bir seri ara geçiş
canlısı yoluyla bağlantılı olamaz. Filum ve sınıflar arasındaki ilişki
onların benzerliklerine göre anlaşılır. Ancak, filojeni analizlerinin en
komplike teknikleri bile filumlar arasındaki (ya da aynı zamanda pek
çok sınıf arasındaki) ilişki ile ilgili fikir ayrılıklarını çözmekte
başarılı olamamaktadır.14
|
Bruce Runnegar |
Valentine’ın itiraf ettiği bu gerçek, fosil
kayıtlarının evrime hiçbir kanıt sağlamadığı, canlıların bulundukları
yerde aniden ortaya çıkmış oldukları gerçeğidir. Bir başka deyişle
evrimci bilim adamları, Kambriyen’le ilgili olarak bir evrimin
gerçekleşmediğini itiraf etmek zorunda kalmaktadırlar. Hayali
Prekambriyen ara geçiş fosilleri yerine, sayıları artmış kompleks
Kambriyen canlıları ile karşılaşılması, Kaliforniya Üniversitesi
paleontoloji profesörü evrimci Bruce Runnegar’ın da şu itirafta
bulunmasına sebep olmuştur:
Beklendiği gibi paleontologlar fosil
kayıtları üzerinde yoğunlaştılar ve omurgasız gruplarının müthiş
çeşitliliğinin erken tarihi ile ilgili çok zengin bir bilgi topladılar.
Ama onların kökeni hakkında öğrendikleri oldukça az.15
Evrim teorisinin dayandığı tek nokta fosil
kayıtlarıdır. Ancak fosil kayıtlarının yeterliliği, yeryüzünün oldukça
büyük bir alanının kazılıp araştırılmış olduğu gerçeği, canlıların evrim
geçirmediklerinin açıkça anlaşılması için yeterlidir. Yaşanmış olan
herhangi bir evrim süreci yoktur. Evrimcilerin, “fosil kayıtları
yeterlidir ve şu ana dek hiçbir ara fosil canlısına rastlanmamıştır”
şeklindeki açıklamaları, aslında “evrim teorisini destekleyecek tek bir
delil bile yoktur” itirafından farklı bir şey değildir. Ve bu gerçek,
açıkça, tüm delilleriyle Allah’ın Yüce Varlığı’nı, mükemmel yaratma
sanatını ve üstün kudretini göstermektedir. Canlılar, adeta birer sanat
eseri gibi, sahip oldukları tüm hayranlık uyandırıcı özellikleriyle
birlikte Allah’ın dilediği bir anda, Allah’ın dilemesiyle
yaratılmışlardır.
Haberin olsun, göktekilerin ve yerdekilerin
tümü gerçekten Allah’ındır. Haberin olsun; şüphesiz Allah’ın va’di
haktır; ancak onların çoğu bilmezler. O, diriltir ve öldürür. Ve O’na
döndürüleceksiniz. (Yunus Suresi, 55-56)
|
Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah’ındır. Allah, her şeyi kuşatandır.
(Nisa Suresi, 37) |
Kambriyen Öncesi Yeryüzü
550 milyon yıldan daha yaşlı olmayan Kambriyen
kayaları en eski hayvan fosillerini içeriyordu – arthropodlar,
yumuşakçalar, brachiopodlar ve diğerleri. Bunların aşağısında hiçbir
hayvan fosili yoktu. Darwin’in kendisi de
kabul etmekteydi ki, doğal seleksiyon ile evrim teorisi, bütün bu
canlıların türedikleri önceki popülasyonları içine alan bir tarihe sahip
olmalıydı. Bilim adamları sayısız önerilerle geldiler; canlıların
evrimindeki bu kritik aralıkta bulunan fosilleri barındıran kayalıklar
aşınmış veya metamorfoza uğramıştı. Veya canlılar taze su kaynaklarının
bulunduğu göllerde ortaya çıkmış ve hemen arkasından okyanuslara
gitmişlerdi. Bunların hiçbiri tatmin edici değildi. Ve Kambriyen
döneminin başlangıcını tanımlayan zengin hayvan fosilleri, bir muamma
olarak kaldı.16
Prekambriyen dönemi (Kambriyen öncesi dönem),
Dünya’nın oluşumundan Kambriyen dönemine kadar olan süreye verilen
isimdir. Dünya’nın yaşının yaklaşık 4.6 milyar yıl olduğu kabul
edilmektedir. Bu dönemdeki en eski organizmalara ait doğrudan kanıtlar
ise 3.5 milyar yıl öncesine aittir. Bunlar siyanobakteri (cyanobacteria)
adı verilen, denizlerde yaşayan ve fotosentez yapabilen bakteri
kolonilerinin bazı katmanlarda bir halı gibi serilmiş kalıntılarıdır.
Siyanobakteriler, prokaryot tipi tek hücreli canlılardır. Yaklaşık 2
milyar yıl kadar önce ökaryot tipi hücreler fosil kayıtlarında
belirmiştir. Bunlar, hücrelerindeki DNA çekirdek içinde paketlenmiş olan
ve zarla kaplı organellere sahip olan hücrelerdir (Bu özellikler
prokaryotlarda bulunmaz). Yeryüzü, günümüzden 3.5 milyar ila 600 milyon
yıl önceki dönemde, sadece prokaryot ve ökaryot tipi tek hücreli
organizmalara ev sahipliği yapmıştır. Dolayısıyla yaşam formları,
yeryüzü tarihinin yaklaşık %85′inden fazlasında ancak tek hücreli
canlılardan ibarettir.
Çok hücreli organizmalar ise ilk olarak 600 milyon yıllık kayalıklarda ortaya çıkmaktadırlar. Bunların çoğu, yorumlanmaları güç olan ve varlıkları çamur tabakalarında bıraktıkları kurumuş izlerden anlaşılan organizmalardır. Yapı olarak genellikle yassıdırlar. Görünürde hiçbir organa sahip değildirler. Gözleri, hareket etmelerini sağlayan uzantıları, kısacası kompleks fizyolojik sistemleri yoktur.
Çok hücreli organizmalar ise ilk olarak 600 milyon yıllık kayalıklarda ortaya çıkmaktadırlar. Bunların çoğu, yorumlanmaları güç olan ve varlıkları çamur tabakalarında bıraktıkları kurumuş izlerden anlaşılan organizmalardır. Yapı olarak genellikle yassıdırlar. Görünürde hiçbir organa sahip değildirler. Gözleri, hareket etmelerini sağlayan uzantıları, kısacası kompleks fizyolojik sistemleri yoktur.
Dolayısıyla Prekambriyen döneminde, yaşam formları
çok geniş zaman dilimleri boyunca tek hücreli canlıları barındırmış,
ancak Prekambriyen’in sonunda -çoğunun niteliği belirsiz- çok hücreliler
ortaya çıkmıştır.
Kambriyen dönemi, Prekambriyen’in bu tekdüzeliğine
kıyasla geniş çaplı ve ani bir yeşerme gibidir. Bu yeşerme, hiçbir
organa sahip olmayan canlıların hakim olduğu dönemin perdesini kapatmış,
biyolojik kompleksliğin olağanüstü boyutlarda artış gösterdiği,
ekosistemlere sahip, yepyeni bir dönem başlatmıştır. Bu dönemde,
dünyanın her yerinde, aşağı yukarı aynı zamanda, kabuklu deniz
omurgasızlarının mükemmel çeşitleri ortaya çıkmıştır.
Ortaya çıkan canlı grupları anatomik olarak
birbirlerinden kolaylıkla ayırt edilebilen, özgün beden yapılarına
sahiplerdi. Bunlar, günümüzde de örnekleri bulunan eklembacaklılar,
brachiopod’lar (duyargalarına yakın kabukları bulunan omurgasız) ve
yumuşakçalar gibi filumlardı. Kambriyen’de ortaya çıkan filum sayısı,
yorumlara göre değişmekle beraber, ortalama 50 civarındaydı. Kambriyen
canlılarının bazıları, daha önce yaşamış hiçbir canlının sahip olmadığı
göz, solungaç, duyarga, ayaklar, mide gibi kompleks organlar ve kompleks
fizyolojik sistemlerle donanmıştı. Kısacası, günümüz okyanuslarında
gördüğümüz sert kabuklu omurgasızların tüm tipik formları ilk olarak
Kambriyen denizlerinde belirmişti.
|
Gerçek şu ki, Allah zerre ağırlığı kadar
haksızlık yapmaz. (Bu ağırlıkta) Bir iyilik olursa, onu kat kat kılar ve
kendi yanından pek büyük bir ecir verir. Her ümmetten bir şahid
getirdiğimiz ve onların üzerine seni şahit olarak getirdiğimiz zaman
nasıl olacak?
(Nisa Suresi, 40-41) |
|
Prekambriyen dönemini önemli kılan, evrimcilerin,
Kambriyen patlaması sonucunda ortaya çıkan fosillerle ilgili bir ipucu
sağlayacak, bunların hiç gerçekleşmemiş evrimleri hakkında delil
verebilecek bir dönem olduğunu düşünmeleriydi. Evrimcilere göre,
Kambriyen patlamasının tüm delillerinin, Prekambriyen devrinde ortaya
çıkmaları gerekiyordu. Kambriyen’e ait canlıların tüm hayali ataları,
Prekambriyen’de kendilerini göstermeliydiler. Aksi takdirde, canlıların
evrimi senaryosu, bir senaryo olmaktan öteye gidemeyecek ve rafa
kaldırılacaktı. Nitekim öyle de oldu.
|
Niles Eldredge |
Kambriyen canlılarının özellikleri keşfedildikçe,
Prekambriyen devri çok daha büyük bir öneme sahip oldu. Ancak zamanla
artan araştırmalar, daha da artan bulgular, bu dönem ile ilgili olarak
yalnızca şu bilgileri veriyordu: Prekambriyen döneminde tek hücreli
canlılardan başkası yaşamamıştı. Yapılan detaylı araştırmalar, bundan
fazlasını göstermiyordu. Bulunan fosiller, yumuşak bedenlerinden
örnekler bırakmış olan bu canlılara aitti. Fosiller, kompleks canlıların
evrimsel ataları ile ilgili herhangi bir bilgi vermiyor, durumu
evrimciler açısından çok daha zorlaştırıyordu. Kaliforniya
Üniversitesi’nden Botanik Profesörü evrimci Daniel I. Axelrod,
Prekambriyen kayalıklarının, aradıkları fosilleri vermediği gerçeğini şu
şekilde açıklıyordu:
Jeoloji ve evrimin çözülmemiş en
büyük problemlerinden biri, tüm kıtalardaki alt Kambriyen kayalarında
çeşitli, çok hücreli deniz omurgasızlarının ortaya çıkışı ve çok daha
uzun bir dönem boyunca bunların kayalıklarda olmayışıdır.17
Söz konusu bulguların açığa çıkardığı gerçek şudur:
Evrimcilerin sürekli olarak karşılaştıkları fosil kayıtlarındaki boşluk,
Prekambriyen yataklarında tekrar karşılarına çıkmıştır. Siyaset bilimci
ve aynı zamanda bir evrimci olan Robert G. Wesson, evrimcilerin
görmezden gelemeyecekleri fosil kayıtları gerçeği ile ilgili şunları
söylemiştir:
Fosil kayıtlarındaki boşluklar bir
gerçektir. Herhangi bir önemli kolun fosil kaydının yokluğu, oldukça
şaşılacak bir şeydir. Türler genellikle veya hemen hemen durağandır, (…) sınıflar hiçbir zaman yeni türlere veya sınıflara evrim göstermemekte, ama birbirlerinin yerine geçmekte ve bu değişim neredeyse ani olmaktadır.18
Fosil bilimcilerin ortaya çıkardıkları gerçek; dört
milyar yıl önceki manzaranın, bundan 600 milyon yıl öncesine kadar
değişmemiş olduğudur. Bu uzun dönem, tek hücrelilerin barındığı ıssız
bir dünya ortamını tarif eder. Evrimciler bu büyük boşluğa açıklama
getirebilmek için çok uğraşmışlardır. Ancak şimdiye kadar getirilen tüm
iddialar geçersiz kalmış ve Prekambriyen’e ait hayali ara geçiş
boşluğunu dolduracak herhangi bir delile rastlanmamıştır.
Bazı evrimciler, kendileri açısından zor olan bu
durumu çeşitli şekillerde açıklamaya çalışırlar. Örneğin evrimci Niles
Eldredge, şu açıklamanın ardına sığınmıştır:
Erken Kambriyen’deki ara geçiş
formlarıyla ilgili pek fazla kanıt göremiyoruz, çünkü ara geçiş formları
yumuşak bedenli olmalı ve bu nedenle de fosil bırakmaları muhtemel
olmamalıdır.19
Aslında Eldredge’in veya herhangi başka bilim
adamının bu açıklamayı yapmış olmaları şaşırtıcıdır. Çünkü onlara göre,
kabuklu Kambriyen canlılarının hayali kökeni her ne ise, mutlaka
kompleks varlıklar olmalıdır. Zorlukla bulunabilen yumuşak bedenli
canlılar değil.
Üstelik, yapılan bu açıklama bir aldatmacadan başka
bir şey değildir. Çünkü Prekambriyen döneminde yaşamış, tek hücreli
canlılara ait fosiller oldukları gibi kalmışlar ve araştırmacılara pek
çok örnekler sunmuşlardır. Ayrıca, Kambriyen canlılarının pek çoğunun
sinir sistemleri de dahil olmak üzere yumuşak dokularının büyük bölümü
fosil kalıntılarında kalmış durumdadır. Bu durumda, yumuşak yapılı
hayali ara geçiş canlılarının fosil kalıntısı bırakmadıkları iddiasını,
Prekambriyen ve Kambriyen kayalıkları baştan geçersiz kılmaktadır.
Nitekim Eldredge, bu konu ile ilgili olarak şu itirafta da bulunma ihtiyacı hissetmiştir:
Çok hücreli yaşamın ani çeşitliliği
ile ilgili hala oldukça büyük bir problem var. Bunda hiçbir şüphe yok.
Bu gerçekten şaşılacak bir şey.20
Eldredge ile birlikte “sıçramalı evrim” teorisini
gündeme getiren ve bu teori ile Kambriyen canlılarına açıklama getirmeye
çalışan Stephen Jay Gould’un bu konudaki itirafı ise, çok daha
açıklayıcıdır:
Canlılığın tarihinde açık bir gelişme bulunamamasını, fosil kayıtlarının en kafa karıştırıcı gerçeği olarak görüyorum.21
|
Fosil kayıtlarında, hiçbir ara geçiş fosili yoktur. Timsahlar timsah, sincaplar sincap, tavşanlar da tavşan olarak iz bırakmışlardır. Bu gerçek, evrimcilerin tüm canlıların hayali atalarının oluşmasını bekledikleri Kambriyen dönemi için de böyledir. Canlılar, hiçbir ara geçiş özelliği göstermeden, hiçbir hayali ataya sahip olmadan, tam kompleks halleriyle fosil kayıtlarında bir anda belirmişlerdir. |
Olaylara objektif bakan ve mantıklı düşünen bir insan
için aslında bunda şaşırtıcı hiçbir yön yoktur. Yeryüzü, yaşanmamış bir
geçiş süreci ile ilgili bilgi vermemektedir ve bu son derece doğaldır.
Çünkü evrim süreci diye bir şey yoktur. Prekambriyen kayalıklarında tek
hücreli canlıların fosilleri ele geçmiştir, çünkü o dönemde yaşayan
yegane canlılar onlardır. Geride bıraktıkları kalıntılar ve o dönemde
Dünya’nın ve atmosferin özelliklerine dair veriler bu gerçeği
kanıtlamaktadır.
Ne Prekambriyen dönemde ne de bu dönemin öncesinde ve
sonrasında yaşanan bir evrim yoktur ve fosiller bunu en güzel şekilde
delillendirmektedirler. Fosiller, günümüzden milyonlarca yıl önce
yaşamış olan canlıların birer yaratılış harikası olduklarını ve
Allah’ın üstün gücü ile bir anda, kusursuz şekilde var edildiklerini
göstermektedir. Evrimcilerin tek dayanağı olan paleontoloji, yaratılış
gerçeğini kanıtlamış ve evrim teorisini açıkça geçersiz kılmıştır.
(Detaylı bilgi için bkz. Ara Geçiş Açmazı, Harun Yahya,
Araştırma Yayıncılık) Evrim savunucularının bir kısmı bunu kabul
etmişlerdir. Fakat bazı evrimciler tarafından bunun kabul edilmesi,
zaman alacak gibi görünmektedir. Glasgow Üniversitesi’nden jeoloji
profesörü evrimci Neville George, Prekambriyen canlılarının hiçbir ara
geçiş örneği sunmaması gerçeğinin, “özel bir yaratılış” dışında hiçbir
açıklaması olmadığını şu sözlerle itiraf eder:
Temel hayvan gruplarının evrimsel
bir kökeni olduğunu ve bunun özel bir yaratılış olmadığını kabul
ettiğimizde, Prekambriyen kayalıklarında filumların tek bir üyesinin
bile hiçbir şekilde fosil kaydı bırakmamaları, Darwin döneminde olduğu
gibi, şu anda hala açıklamasızdır.22
Yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek
olan O’dur; bu O’na göre pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce misal
O’nundur. O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Rum
Suresi, 27)
Sahte Bir Ara-Geçiş Faunası*: Ediacaran
Sahte Bir Ara-Geçiş Faunası*: Ediacaran
Kambriyen kayalarının altındaki
kayalara Prekambriyen kayaları ismi verilir. Bunların bazıları binlerce
metre kalınlıktadır ve çoğu yerinden oynamamıştır, dolayısıyla
fosillerin korunumu için çok uygun koşullar sağlamaktadırlar. Eğer
mikroskobik, tek hücreli, yumuşak bedenli bakteri ve algleri bulmak
mümkünse, bu organizmalarla kompleks omurgasızlar arasındaki geçiş
formlarının fosillerini bulmak da kesinlikle mümkün olmalıdır. Böylesine
kompleks organizmaların çeşitliliğinin evrimleşmesi için gerekli çok
uzun zaman diliminde milyar kere milyarlarca sayıda ara formlar yaşamış
ve ölmüş olmalıdırlar. Dünyanın müzeleri, geçiş formlarının devasa
koleksiyonlarıyla dolup taşıyor olmalıdır. Gerçekte, böyle tek bir fosil
dahi bulunmuş değildir! Başlangıçtan beri denizanaları denizanası,
trilobitler trilobit, süngerler sünger ve salyangozlar da salyangoz
kalmışlardır. Dahası, örneğin, deniztarağı ve salyangoz; sünger ve
denizanası; veya trilobit ve yengeçleri birbirine bağlayan tek bir fosil
bulunmuş değildir.23 (Kaliforniya Üniversitesi Biyokimya profesörü Duane Gish)
|
Kambriyen öncesi canlıların kalıntılarının bulunduğu Avustralya’daki Ediacara tepeleri. |
Ediacaran faunası, Prekambriyen’in sonunda günümüzden
yaklaşık 620 ila 543 milyon yıl önceki dönemde yaşamış çok hücreli
canlıları temsil eder. Prekambriyen’in sonlarına doğru, Avustralya’nın
Ediacara tepelerinde, yaklaşık 600 milyon yıl öncesine ait olarak
bulunan fosiller, daha önceki bulgulardan herhangi bir sonuca ulaşamamış
evrimci çevreler için, bir umut ışığı olarak kabul edilmiştir. Çok
hücreli canlılarda görülen çeşitlilik evrimciler tarafından, Kambriyen
canlılarına ulaşan bir evrimsel süreç olarak değerlendirilmek
istenmiştir. Günümüz evrimci bilim adamları bu fosillerden yola çıkarak,
Kambriyen döneminin açıklanabileceğini iddia etmişler ve çeşitli
teoriler üretmişlerdir. Ancak bu yönde gösterilen çabalar da, hiçbir
bilimsel bulgu ile delillendirilememiş ve sonuçsuz kalmıştır.
1946 yılında Avustralyalı jeolog
Reginald Spriggs’in, Avustralya Flinders Sıradağları’ndaki Ediacara
tepelerinde bulduğu fosiller, 580-560 milyon yıl öncesini temsil
ediyordu. Bilim adamları Paleozoik dönemden önce gelen bu döneme
Ediacaran dönemi adını vermişlerdir. Ediacaran faunasının özelliği, bu
dönemde aniden ortaya çıkan bazı çok hücreli canlıların varlığı
nedeniyle, evrimci bilim adamları tarafından büyük bir heyecanla sahte
bir ara geçiş faunası olarak kabul edilmesiydi. Kambriyen dönemine
yakınlığı nedeniyle bu fosiller, evrimciler için büyük önem
taşımaktaydılar. Avustralya’da bu döneme ait pek çok fosil bulunmasının
ardından, Güney Namibya, Rusya, İngiltere, İsveç, Kanada ve Amerika’da
da bu dönem fosil örneklerine rastlandı. Bütün bu araştırmalar sonucunda
ele geçen sonuç şuydu: Ediacara bölgesinde rastlanmış olan yaklaşık 16
değişik tür, arkalarında hiçbir sert doku kalıntısı bırakmamışlardı.24 Bir başka deyişle, bu canlıların tamamı yumuşak vücutlu idi.
Prekambriyen dönemin hemen ardından Ediacaran dönemi
yataklarında, aniden, büyük bir çeşitlilikte çok hücreli canlıların
ortaya çıktığı doğrudur. Fakat bunlar, Kambriyen canlılarından tamamen
farklı, kendilerine özgü biçimleriyle ortaya çıkarlar. Bu canlılar,
Kambriyen canlılarında olduğu gibi sert dokulara ve çeşitli kompleks
yapı ve organlara sahip değildirler. Bunlar, genellikle tüylü eğrelti
otuna, keseye ve diske benzer şekillere sahip canlılardır. Çeşitli
hassas uzantılara sahip olan bu organizmaların hiçbirinin baş kısımları
veya dolaşım, sinir ya da sindirim sistemleri yoktur. Kompleks
fizyolojik sistemlere sahip değildirler ve nitelikleri genel olarak
belirsizdir.
Bu çok hücreli
yaşam formlarının Kambriyen’in hemen öncesinde ortaya çıkması, bu
canlılar üzerinde oldukça fazla spekülasyon yapılmasına neden olmuştur.
Kambriyen canlılarına açıklama getirmeye çalışan hemen her evrimci bilim
adamı, Ediacaran dönemi canlıları üzerinde teoriler üreterek
Kambriyen’e bir “ata” bulmaya çalışmıştır. Örneğin, evrimci paleontolog
Martin Glaessner ve çalışma arkadaşları, Ediacaran faunasında, günümüz
filumlarına ait bazı özellikler tespit edebileceklerini, ancak bu
fosillerin, özellikleri tanımlayabilecek kadar iyi muhafaza
olmadıklarını iddia etmişlerdir. Yine bir evrimci olan paleontolog Dolf
Seilacher ise, aslında günümüz denizanalarına benzer canlıların o
dönemde yaşadıklarını, ama kıyıya çıktıklarında kumun üzerindeki
çukurlar haline geldiklerini iddia etmiştir. Ona göre, bu durum bazı
hayvanların suyun içinde yüzmek yerine, çamurun altında yaşadıkları
izlenimini de vermiştir.25 Alman
paleontolog Adolf Seilacher ve Harvard Üniversitesi’nden Stephen Jay
Gould için bu fosiller, tek hücreliden Kambriyen’deki müthiş çeşitliliğe
geçiş sırasında yaşanan “başarısız deneylerdir”. Oregon
Üniversitesi’nden paleontolog Gregory Retallack için ise, Ediacaran
fosilleri hayvan bile değildirler. Ona göre bunlar, birer liken
örneğidirler. (Liken: Mantarlarla alglerin ortak yaşamasından ortaya
çıkan yeni canlı türü.) Fotosentez yolu ile beslenebilmişler ve 5 km’ye
varan kayalıkların altında oldukları gibi kalmışlardır.26
Görüldüğü gibi Ediacaran konusunda evrimcilerin kendi
aralarında bile bir fikir birliği yoktur. Asıl önemli olan ise; bu
iddiaların hiç birinin, Kambriyen dönemindeki ani canlı patlamasının
nasıl meydana geldiğine bir açıklama getirememesidir. Hiçbiri, Kambriyen
canlılarının sözde atalarının nerede olduklarına dair bir ipucu
vermemektedir. Ayrıca, Ediacaran faunasında bulunan ve Kambriyen
canlılarından farklı şekillerde nitelendirilen bu yeni formların da
kökeninin ne olduğunun açıklanması gerekmektedir. Dolayısıyla Ediacaran
canlıları, evrimciler için bir umut ışığı değil, açıklanması gereken bir
başka önemli sorundur.
|
Allah’ın gökleri ve yeri hak ile yarattığını görmüyor musunuz? Dilerse sizi giderir-yok eder ve yeni bir halk getirir.
(İbrahim Suresi, 19) |
Kaliforniya Berkeley Üniversitesi’nin Paleontoloji
Müzesi isimli internet sayfasında bu dönem canlıları hakkında şunlar
söylenmektedir:
Bu fosillerin ne olduğu sorusu hala
herkesi tatmin edecek şekilde cevaplanmış değil; çeşitli zamanlarda
yosun, liken, dev tek hücreli hayvanlar ve hatta günümüzde yaşayanlarla
hiçbir bağlantısı bulunmayan ayrı bir hayvan alemi oldukları tahmin
edildi. Bu fosillerin bazıları yorumlanması zor olan basit lekeler ve
bunlar neredeyse herşeyi temsil ediyor olabilirler. Bazıları en çok
nayderyanlara, solucanlara veya eklembacaklıların yumuşak bedenli
akrabalarına benziyor. Diğerlerinin yorumlanması daha az kolay ve bunlar
soyu tükenmiş filumlara ait olabilirler. Ancak Vendian kayaları yumuşak
bedenli fosillerin yanı sıra, muhtemelen çamur üzerinde sürünen solucan
benzeri hayvanların bıraktığı iz fosilleri de içeriyor.27
Ediacaran faunasına ait birkaç fosil üzerine
spekülasyonlarını sürdüren evrimciler için durum, Ediacaran dönemine ait
fosil türlerinin, Dünya’nın başka yerlerinde de bulunmaya başlamasıyla
daha da zorlaşmıştır. Bulunan yeni fosiller, öncekilerden daha kompleks
özellikler sergilemekte, ancak bunlar yine Kambriyen canlıları ile
hiçbir şekilde ilişkilendirilememekte ve bu durum, söz konusu dönemde de
bir hayvan çeşitliliğinin meydana geldiğini göstermektedir.
*Fauna: Bir yerde / dönemde yaşayan hayvanların tümü
Ediacaran Dönemi Canlı Çeşitliliği ve Evrimcilerin Çelişkileri
Ediacaran Dönemi Canlı Çeşitliliği ve Evrimcilerin Çelişkileri
Kambriyen’den önce veya Kambriyen
sırasında ortaya çıkan tüm hayvan filumlarının birbirlerinden farklı
olduklarını kabul etmek daha makuldür. Çünkü tamamen son hallerinde
ortaya çıkmışlardır ve bir türü diğerine bağlayacak hiçbir ara form
yoktur.28 (New York Üniversitesi Evrimsel Biyoloji Profesörü evrimci Douglas Futuyma)
|
Kambriyen öncesi canlıların kalıntılarının bulunduğu Avustralya’daki Ediacara tepeleri. Ediacaran canlıları, kendilerinden önceki tek hücrelilerden farklı, ilginç görünümlü canlılardı. Ancak bunlar, Kambriyen canlılarıyla hiçbir benzerlik göstermiyorlardı. Ediacaran canlıları nasıl birdenbire ortaya çıktılarsa, Kambriyen canlıları da o şekilde ortaya çıkmışlardı. |
Ediacaran dönemi canlıları,
kendilerinden önceki ve sonraki canlılardan farklı özelliklere sahip
ilginç canlılardı. Yaklaşık yarım metre uzunluğunda Dickinsonia, ezilmiş bir görünüme sahip süngerimsi bir canlı olan Palaeophragmodictya, disk şeklinde, üzerinde küçük oluklar bulunan Aspidella,
Ediacaran dönemi canlılarından birkaçıydı. Bunların bir kısmı, şu anki
yaşayan hiçbir canlıya da benzemiyordu. Ancak birkaçı da, günümüz
denizyıldızlarına, denizanalarına, süngerlere ve denizkalemlerine benzer
özellik gösteriyorlardı. Bu ilginç görünüşlü canlıların ortaya
çıkmasıyla, evrimciler arasında büyük bir fikir ayrılığı başladı.
Cambridge Üniversitesinden evrimci Simon Conway Morris, bu konuyla
ilgili olarak, “Problem, aynı fosillerin, farklı kişiler tarafından
tamamen farklı şekillerde yorumlanıyor olmasıdır.” demişti.29
Ancak daha sonra
Rusya’da ele geçen bulgular, bunların gerçekten bazı kompleks
özelliklere sahip çok hücreli canlılar olduğunu onayladı. Çeşitli Dickinsoniaörnekleri ve gözyaşı damlasına benzeyen ve kenarları fırfır şeklinde olanKimberella canlılarının örnekleri bulundu. Kimberella‘nın
geride bıraktığı izler, bu canlının hareket edebildiğini gösteriyordu.
Yani bu canlılar, kendilerinden önceki tek hücreliler gibi bulundukları
yerde yaşayıp çoğalmıyorlardı. Yürümelerini sağlayabilecek organlara ve
uzantılara sahiptiler.30 İngiltere
Newfouldland’da bulunan Ediacaran fosilleri ise çalı biçiminde, tüye
benzer şekillere sahiptiler ve bunlar çeşitli kolonilerden oluşuyordu.
Bu canlıların tüye benzer uzantılarının her biri en az üç ayrı parçaya
bölünmüştü. Ve bunların uç kısımları öne doğru eğimliydi. Bu canlıların
en küçüklerinde bile söz konusu mikroskobik uzantı öbekleri
görülebiliyordu.31 Dolayısıyla
Ediacaran canlıları, bazı bilim adamlarının zannettikleri gibi içi su
dolu sıradan hücre topluluklarından ibaret değildi.
|
Ediacaran canlılarından örnekler: En sol: Dickinsonia Sol alt ve soldaki çizim: Kimberella Sağdaki çizim ve yanındaki fosil: Spriggnia |
Evrimciler, aynı dönemde ortaya
çıkmış olan bu birbirinden farklı canlılara bir evrim senaryosu
oluşturabilmek için çok uğraştılar. Fosillerin her biri için farklı
sıralamalar yaptılar. Ancak ne Namibya’da bulunanlar İskoçya’dakilere
uyuyor, ne de Rusya’da ele geçenler, İngiltere’dekilere uyuyordu.
Aralarında bir bütünlük sağlayamadıkları bu fosilleri, Kambriyen
canlılarına ilişkilendirme çabaları ise, evrimciler açısından büyük bir
hayal kırıklığı oldu. Kambriyen canlılarını, onlardan önceki
organizmalara bağlayan herhangi bir fosil kanıtı yoktu. Eldeki gayet
muntazam kaydedilmiş Kambriyen öncesi fosillerin kalıntıları, Darwin
teorisinin öngördüğü adım adım değişimin uzun tarihini yalanlamaktaydı.32
Simon Conway Morris, bu açık gerçeği şu sözlerle itiraf ediyordu:
Ama yine de, Ediacaran ve Kambriyen
dönemi faunaları arasındaki farklar, iki dönem arasındaki
benzerliklerden çok daha dikkat çekicidir. Bu farklar, Kambriyen’deki
yeni canlı topluluğu tarafından Ediacaran bileşenlerinin seyreltilmesi
yoluyla açıklanamaz. Daha çok, bu iki fauna arasında meydana gelen
değişiklik, bir ‘eskilerin yerini yenilerin alması’ olayına
benzemektedir.33
Gerçekten de, Kambriyen’de ortaya çıkan formlar,
Ediacaran’da ortaya çıkanlardan tamamen farklı canlılardı. Bu gerçeğin
ortaya çıkmasıyla bazı evrimciler, Kambriyen canlılarının sözde
“atalarının” bulunamamasının sebebini, dağılmış fosil kayıtlarına
bağladılar. Bazıları, Kambriyen canlılarının sözde atalarının ya çok
küçük olduklarından ya da yumuşak yapıya sahip olduklarından
“fosilleşemediklerini” iddia ediyordu. Bazıları ise, çeşitli moleküler
karşılaştırmalarla, Kambriyen’den milyonlarca yüzyıl önce var olan
hayali bir atadan bahsediyordu.
|
Darwinistler, Kambriyen canlılarının “hayali atalarının” yumuşak dokulu oldukları için kalıntı bırakmamış olduklarını iddia ederler. Oysa 3.5 milyar yıl öncesine ait en eski bakteri fosilleri, evrimcilerin bu aldatıcı iddialarını ortadan kaldırmaktadır. |
Kuşkusuz bu ve bunun gibi iddiaların hiçbiri,
bilimsel bir temele dayanmıyor, varsayımdan öteye gidemiyordu. “Dağınık
fosil kayıtları” iddiası pek çok paleontolog tarafından reddedildi.
Kambriyen öncesi döneme ve Kambriyen’e ait yeterince fosil bulunmuştu ve
bunlar, eğer herhangi bir yerde bir “ata” olsa, bunun keşfedilmiş
olacağına dair paleontologları ikna etmişlerdi.
Kambriyen öncesi döneme ait
fosillerin, küçük ve yumuşak dokulu oldukları için iz bırakmadıkları
iddiası ise, daha önce de belirttiğimiz gibi son derece gerçek dışı bir
iddiadır. İddianın geçersizliğini görebilmek için, neredeyse 3 milyar
yıl önceki kayalarda, bakterilerin mikrofosillerinin bulunduğu gerçeğini
dikkate almak yeterlidir.34 Buna
göre eğer Ediacaran döneminde, Kambriyen canlılarına benzer
komplekslikte yumuşak yapıya sahip canlılar yaşamış olsaydı, kuşkusuz
bunların da fosil izleri bırakmış olmaları gerekirdi. Ancak Ediacaran
ile ilgili olarak elimizde olan, çeşitli çok hücreli yapılardan
ibarettir. Ancak bunlar, sonradan ortaya çıkacak olan filumlardan tam
anlamıyla farklı ve bağımsızdırlar.
Ve bunlar, yumuşak dokularına rağmen, fosil kayıtlarında izlerini bırakmışlardır.
Simon Conway Morris, bu konuyla ilgili olarak şunları söylüyordu:
(Alman paleontolog Adolf) Seilacher, radikal bir alternatife öncülük etti. Ediacaran fosillerinin kesin olarak cnidarian, arthropod ve annelid hattametezoan bile
olmadıklarını iddia etti. Onun doğru söylemiş olabileceğini düşündüren
sebeplerden biri, bu fosillerin normal olmayan bir düzen içinde
saklanmış olmasıdır. Neredeyse hepsi yumuşak dokulu olmalarına rağmen,
Ediacaran fosilleri tipik bir şekilde kaba katmanlar (balçık taşları ve
kumtaşları) üzerinde korunmuşlar, sığ, hareketli sular üzerinde kalıntı
bırakmışlardı. Bu bölgeler paleontologların, yumuşak dokuların
korunmasını bekledikleri veya korunmuş yumuşak dokular aradıkları en son
yerdi.35
1984 yılında Natural History dergisinde,
Stephen Jay Gould’un Avustralya’daki Ediacaran fosilleri ile ilgili
uzun bir makalesi yayınlandı. Gould, burada bulunan canlıların,
Kambriyen’de olduğu gibi kendilerine has özel yapılara sahip temel
modelleri paylaştıklarını belirtiyordu. Kambriyen canlıları, Ediacaran
canlılarının yerini almış yeni varlıklardı ve henüz Kambriyen’dekiler
ortaya çıkmadan Ediacaran canlılarının nesli tükenmişti. Kambriyen
canlıları, Ediacaran’dakilerin gelişmiş halleri değillerdi. Dolayısıyla
Ediacaran formları, Kambriyen canlılarının atası olamazdı. Yumuşak
bedenli ve kendilerine özgü yapıları olan Ediacaran canlıları, sert
bedenli ve çok daha kompleks olan Kambriyen canlılarıyla büyük bir
farklılık gösteriyordu.36 Bu önemli gerçek karşısında Gould, şu itirafta bulunmak zorunda kalmıştı:
Ediacaran dönemine ait çok hücreli
kompleksliliğinin başlangıcından beri yaşamın tarihini incelediğimiz her
zaman, bir konu daima en şaşırtıcı gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır –
omurgasız deniz canlıları faunasına uzanan zaman içinde, açık bir düzen
ve süreçten yoksun olduğumuz gerçeği.37
Simon Conway Morris’in konuyla ilgili itirafı ise şöyleydi:
Birkaç Ediacaran kalıntısı dışında,
Ediacaran’ın ilginç yaşamı ile nispeten tanıdık Kambriyen fosilleri
arasında keskin bir sınır var gibi gözükmektedir.38
1983 yılında Kambriyen’in kökeni sorununu çözebilmek için bir seri konferans düzenlendi. Science News dergisinin,
International Geological Correlation Project (Uluslararası Jeolojik
İlişkiler Projesi) komitesi ile birlikte gerçekleştirdiği bu oturum, 4.
gününde, Kambriyen-Prekambriyen sınırı hakkında gelecekteki tüm
çalışmalar için bir referans noktası bulabilmek amacıyla bilim
adamlarının oyları ile belirsiz bir zamana ertelendi. Amerika Jeological
Society’den (Amerikan Jeoloji Kurumu) Allison Palmer, oturumun
ertelenmesi sonrasında, “Bizi kolay günlerin beklediğini sanmıyorum. Her
birimiz birbirinden farklı derecelerde mutsuz olacağız,” açıklamasını
yapıyordu.39
|
Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan
Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde
şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkarda
ayak direttiler.
(İsra Suresi, 99) |
Bundan sonra yapılacak oturumlar veya verilecek
konferanslar da bir sonuç vermeyecekti. Çünkü Ediacaran canlılarını
Kambriyen’e bağlayan herhangi bir delil yoktu. Bu canlıların
evrimleştiklerine dair bir delil de yoktu. Yeryüzünde gerçekleşen bir
evrim süreci hiçbir zaman olmamıştı. Evrimci bilim adamları, günlerce,
yıllarca hiç yaşanmamış, yeryüzünde hiçbir delili olmayan bir şeyi
arıyorlar, asla sonuçlandıramayacakları bir işe girişiyorlardı.
Dahası, Kambriyen canlılarının kökenini çözme
konusunda bir buçuk asırdır adeta can çekişen evrimcilerin artık
Ediacaran’da ortaya çıkan kompleks canlıların kökenine de bir açıklama
bulmaları gerekiyordu. Büyük bir beklenti içinde araştırdıkları tüm
katmanlar, buldukları tüm fosiller, sürekli olarak evrimcilerin aleyhine
delil veriyordu.
Moskova Paleontoloji Enstitüsü Prekambriyen
Organizmaları Laboratuvarı’nın başı Rus paleontolog Mikhail Fedonkin, bu
konuyla ilgili olarak şunları söylemişti:
Durumumuz şu anda Charles Darwin’in
150 yıl önce içinde bulunduğu durum ile aynıdır. Darwin, Kambriyen
omurgasızlarının atalarının yokluğu karşısında şaşkınlığa düşmüştü. Ve
bu gerçeği, türlerin aşamalarla evrimleşmesi teorisine karşı güçlü bir
argüman olarak değerlendiriyordu. Şu anda Vendian (Ediacaran) faunasının
da atalarını bilemiyoruz. Bu fauna da, Kambriyen’de olduğu gibi
‘tamamlanmış hali’ ile aniden ortaya çıkmıştır.40
Evrimcilerin anlamayı reddettikleri gerçek, canlı
varlıkların belli bir süreç sonrasında “tamamlanmış” bir hal almaya
ihtiyaç duymamalarıdır. Çünkü canlılar, kendilerine verilmiş özel vücut
yapıları, mükemmel metabolik sistemleri, kusursuz işlev ve genetik
uyumları ile bir anda yaratılmışlardır. Onları yaratan yüce Allah,
sonsuz ilme, sonsuz akla, sonsuz güzellikler sunan üstün yaratma
sanatına sahiptir. Bir canlının var olması için, Allah’ın dilemesi
yeterlidir. Yerde ve gökte olanların tümü Allah’a aittir ve evreni,
gezegenleri, insanı yaratan, sayısız güzelliği ve nimeti hiç durmadan
bize sunan Allah için tüm bunları yaratmak kuşkusuz çok kolaydır.
|
Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur, itaat-kulluk da (din de)
sürekli olarak O’nundur. Böyleyken Allah’tan başkasından mı
korkup-sakınıyorsunuz?
(Nahl Suresi,52) Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler. (İsra Suresi, 99) |
1 Charles Darwin, The Origin of Species, s. 234
2 Charles Darwin, The Origin of Species, s. 179
3 Charles Darwin, The Origin of Species, s. 172, 280.
4 Jonathan Wells, Icons of Evolution (Science or Myth, Why Much of What We Teach About Evolution is Wrong?), Regnery Publishing, 2000, s. 35 – Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 313-314
5 Jonathan Wells, Icons of Evolution (Science or Myth, Why Much of What We Teach About Evolution is Wrong?), Regnery Publishing, 2000, s. 37 – Charles Darwin, The Origin of Species, s. 351 – http://www.learnthebible.org/creation_science_cambrian_explosion_disproves_evolution.htm
6 Charles Darwin, Evrim Kuramı – Seçme Yazılar, Eleştiriler, Hürriyet Vakfı yayınları, s. 124
7 Jonathan Wells, Icons of Evolution (Science or Myth, Why Much of What We Teach About Evolution is Wrong?), Regnery Publishing, 2000, s. 37
8 Jonathan Wells, Icons of Evolution (Science or Myth, Why Much of What We Teach About Evolution is Wrong?), Regnery Publishing, 2000, s. 37
9 Peter Douglas Ward, On Methuselah’s Trail “Living Fossils and Great Extinctions”, W. H. Freeman and Company, 1992, s. 30
10 http://www.learnthebible.org/creation_science_cambrian_explosion_disproves_evolution.htm - Discover, Ekim 1989, s. 65
11 Walter Starkey, The Cambrian Explosion “Evolution’s Big Bang? Or Darwin’s Dillema?”, WLS Publishing, 1999, s. 233 - http://www.creationscience.com/onlinebook/ReferencesandNotes24.html
12 Walter Starkey, The Cambrian Explosion “Evolution’s Big Bang? Or Darwin’s Dillema?”, WLS Publishing, 1999, s. 233
13 Andrew Parker, In The Blink of an Eye, Perseus Publishing, Nisan 2003, s. 15-18
14 Duane T. Gish, Evolution: The Fossils Still Say No!, Institude of Creation Research, California, 1985, s. 58
15 Duane T. Gish, Evolution: The Fossils Still Say No!, Institude of Creation Research, California, 1985, s. 68-69
16 Stephen Jay Gould, The Book of Life: The Burgess Shale and the Nature of History, W. W. Norton & Company Inc., 2001, s. 46
17 I. Axelrod, “Early Cambrian Marine Fauna,” Science, sayı 128, 4 Temmuz 1958, s. 7 http://www.learnthebible.org/creation_science_cambrian_explosion_disproves_evolution.htm
18 Wesson, Robert G., “Beyond Natural Selection”, MIT Press: Cambridge MA, 1994, s. 45 – http://members.iinet.net.au/~sejones/ fsslrc03.html#TOP
19 Duane T. Gish, Evolution: The Fossils Still Say No!, Institude of Creation Research, California, 1985, s. 67
20 Luther Sunderland, Darwin’s Enigma “Ebbing the Tide of Naturalism”, Master Books, 2002, s. 53
21 Stephen Jay Gould, “The Ediacaran Experiment,” Natural History, sayı 93, Şubat 1984, s. 23 – http://www.trueorigin.org/0105.asp
22 T. Neville George, “Fossils in Evolutionary Perspective,” Science Progress, sayı 48, No. 189, Ocak 1960, s. 5 – http://www.learnthebible.org/creation_science_cambrian_explosion_disproves_evolution.htm
23 Duane T. Gish, “Creation Scientists Answer Their Critics”, Institute for Creation Research: El Cajon CA, 1993, s. 115-116
24 Andrew Parker, In The Blink of an Eye, Perseus Publishing, Nisan 2003, s. 15-22
25 Stephen Jay Gould, The Book of Life: The Burgess Shale and the Nature of History, W. W. Norton & Company Inc., 2001, s. 46-47
26 http://www.rae.org/cambrian.html
27 University of Chicago, Berkeley, Museum of Paleontology, http://www.ucmp.berkeley.edu/ vendian/critters.html
28 Duane T. Gish, Evolution: The Fossils Still Say No!, Institude of Creation Research, California, 1985, s. 57
29 http://www.newscientist.com/article. ns?id=mg15621045.100
30 http://www.newscientist.com/article. ns?id=mg17823904.500
31 http://www.sciencemag.org/cgi/content/ full/305/5687/1115/F1
32 Jonathan Wells, “Evrim mi, Mit mi?” Evrimin İkonları, Gelenek Yayıncılık, 2003, s. 48-49
33 Simon Conway Morris , The Crucible Creation The Burgess Shale and the Rise of Animals, Oxford University Press, 1999, s. 145-146
34 Jonathan Wells, Icons of Evolution “Science or Myth, Why Much of What We Teach About Evolution is Wrong?”, Regnery Publishing, 2000, s. 44
35 http://www.newscientist.com/article.ns?id=mg12717294.000 - New Scientist, 11 Ağustos 1999
36 Luther Sunderland, Darwin’s Enigma,”Ebbing the Tide of Naturalism”, Master Books, 2002, s. 56
37 Stephen Jay Gould, “The Ediacaran Experiment,” Natural History, sayı 93, Şubat 1984, s. 22 – http://www.trueorigin.org/ca_tw_02.asp
38 Jonathan Wells, “Evrim mi, Mit mi?” Evrimin İkonları, Gelenek Yayıncılık, 2003, s. 48-49
39 Luther Sunderland, Darwin’s Enigma, “Ebbing the Tide of Naturalism”, Master Books, 2002, s. 59
40 Mikhail Fedonkin, “Vendian body fossils and trace fossils,” Early Life on Earth. Nobel Symposium No. 84 (New York:Columbia University Press,1993), s. 370-388 – http://www.creationapologetics.org/editorials/cambrian.html
2 Charles Darwin, The Origin of Species, s. 179
3 Charles Darwin, The Origin of Species, s. 172, 280.
4 Jonathan Wells, Icons of Evolution (Science or Myth, Why Much of What We Teach About Evolution is Wrong?), Regnery Publishing, 2000, s. 35 – Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 313-314
5 Jonathan Wells, Icons of Evolution (Science or Myth, Why Much of What We Teach About Evolution is Wrong?), Regnery Publishing, 2000, s. 37 – Charles Darwin, The Origin of Species, s. 351 – http://www.learnthebible.org/creation_science_cambrian_explosion_disproves_evolution.htm
6 Charles Darwin, Evrim Kuramı – Seçme Yazılar, Eleştiriler, Hürriyet Vakfı yayınları, s. 124
7 Jonathan Wells, Icons of Evolution (Science or Myth, Why Much of What We Teach About Evolution is Wrong?), Regnery Publishing, 2000, s. 37
8 Jonathan Wells, Icons of Evolution (Science or Myth, Why Much of What We Teach About Evolution is Wrong?), Regnery Publishing, 2000, s. 37
9 Peter Douglas Ward, On Methuselah’s Trail “Living Fossils and Great Extinctions”, W. H. Freeman and Company, 1992, s. 30
10 http://www.learnthebible.org/creation_science_cambrian_explosion_disproves_evolution.htm - Discover, Ekim 1989, s. 65
11 Walter Starkey, The Cambrian Explosion “Evolution’s Big Bang? Or Darwin’s Dillema?”, WLS Publishing, 1999, s. 233 - http://www.creationscience.com/onlinebook/ReferencesandNotes24.html
12 Walter Starkey, The Cambrian Explosion “Evolution’s Big Bang? Or Darwin’s Dillema?”, WLS Publishing, 1999, s. 233
13 Andrew Parker, In The Blink of an Eye, Perseus Publishing, Nisan 2003, s. 15-18
14 Duane T. Gish, Evolution: The Fossils Still Say No!, Institude of Creation Research, California, 1985, s. 58
15 Duane T. Gish, Evolution: The Fossils Still Say No!, Institude of Creation Research, California, 1985, s. 68-69
16 Stephen Jay Gould, The Book of Life: The Burgess Shale and the Nature of History, W. W. Norton & Company Inc., 2001, s. 46
17 I. Axelrod, “Early Cambrian Marine Fauna,” Science, sayı 128, 4 Temmuz 1958, s. 7 http://www.learnthebible.org/creation_science_cambrian_explosion_disproves_evolution.htm
18 Wesson, Robert G., “Beyond Natural Selection”, MIT Press: Cambridge MA, 1994, s. 45 – http://members.iinet.net.au/~sejones/ fsslrc03.html#TOP
19 Duane T. Gish, Evolution: The Fossils Still Say No!, Institude of Creation Research, California, 1985, s. 67
20 Luther Sunderland, Darwin’s Enigma “Ebbing the Tide of Naturalism”, Master Books, 2002, s. 53
21 Stephen Jay Gould, “The Ediacaran Experiment,” Natural History, sayı 93, Şubat 1984, s. 23 – http://www.trueorigin.org/0105.asp
22 T. Neville George, “Fossils in Evolutionary Perspective,” Science Progress, sayı 48, No. 189, Ocak 1960, s. 5 – http://www.learnthebible.org/creation_science_cambrian_explosion_disproves_evolution.htm
23 Duane T. Gish, “Creation Scientists Answer Their Critics”, Institute for Creation Research: El Cajon CA, 1993, s. 115-116
24 Andrew Parker, In The Blink of an Eye, Perseus Publishing, Nisan 2003, s. 15-22
25 Stephen Jay Gould, The Book of Life: The Burgess Shale and the Nature of History, W. W. Norton & Company Inc., 2001, s. 46-47
26 http://www.rae.org/cambrian.html
27 University of Chicago, Berkeley, Museum of Paleontology, http://www.ucmp.berkeley.edu/ vendian/critters.html
28 Duane T. Gish, Evolution: The Fossils Still Say No!, Institude of Creation Research, California, 1985, s. 57
29 http://www.newscientist.com/article. ns?id=mg15621045.100
30 http://www.newscientist.com/article. ns?id=mg17823904.500
31 http://www.sciencemag.org/cgi/content/ full/305/5687/1115/F1
32 Jonathan Wells, “Evrim mi, Mit mi?” Evrimin İkonları, Gelenek Yayıncılık, 2003, s. 48-49
33 Simon Conway Morris , The Crucible Creation The Burgess Shale and the Rise of Animals, Oxford University Press, 1999, s. 145-146
34 Jonathan Wells, Icons of Evolution “Science or Myth, Why Much of What We Teach About Evolution is Wrong?”, Regnery Publishing, 2000, s. 44
35 http://www.newscientist.com/article.ns?id=mg12717294.000 - New Scientist, 11 Ağustos 1999
36 Luther Sunderland, Darwin’s Enigma,”Ebbing the Tide of Naturalism”, Master Books, 2002, s. 56
37 Stephen Jay Gould, “The Ediacaran Experiment,” Natural History, sayı 93, Şubat 1984, s. 22 – http://www.trueorigin.org/ca_tw_02.asp
38 Jonathan Wells, “Evrim mi, Mit mi?” Evrimin İkonları, Gelenek Yayıncılık, 2003, s. 48-49
39 Luther Sunderland, Darwin’s Enigma, “Ebbing the Tide of Naturalism”, Master Books, 2002, s. 59
40 Mikhail Fedonkin, “Vendian body fossils and trace fossils,” Early Life on Earth. Nobel Symposium No. 84 (New York:Columbia University Press,1993), s. 370-388 – http://www.creationapologetics.org/editorials/cambrian.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder